30 Eylül 2015 Çarşamba

ÜZERİNDEKİ ZALENCIAGA MI?


En sevdiğim tasarımcı sorulduğunda, “Zara,” diye cevap veriyorum artık. High-end markaların ulaşılabilir replikalarını giymek utanılacak bir şey mi? Peki bir medya devinin hatası, nasıl kurtuluşumuz olur?

Sanırım bahardı. New York Times’ın Instagram hesabı @newyorktimesfashion’da Ece Sükan’ın ayağındaki ayakkabı, Zara olmasına rağmen “high-end” bir moda markası olduğu zannedilerek etiketlenmişti. Öncelikle aynı alanda çalışan biri olarak New York Times’ın böyle bir hata yapıyor olması, geçmişte yaptığımız ya da ileride yapabileceğimiz hatalar için, bir joker hakkı gibiydi. Dolayısıyla onu gördüğüm anda, içime müthiş bir huzur yayıldı. Aklımda yankılanan tek cümle -olur da bir gün kullanmam gerekirse- “Ama New York Times bile hata yapabiliyor!” Bu “müthiş” yanlışı, hemen bir iki sektör arkadaşımla paylaştım. Benden başka birileri daha medya devinin yaptığı bu feci hatayı görmeliydi! Ortaya çıktı ki, onların gözündeki hata daha feciydi. Bakış açıları biraz daha farklıydı. Duyduğum cümlelerden bazıları, “Aaa! Zara mı giymiş!” gibi yarı-naif olanlarla başlıyor, “İşte böyle yutturmaya çalışıyorlar, sanki giydiği Proenza’ymış gibi!” şeklinde tuhaf yaklaşımlara kadar uzanıyordu. Öncelikle bizim sektör dedikoduyu sever. Neredeyse tamamı kadınlardan oluştuğu için midir? Olabilir. Yukarıdaki hikayede bana göre yanlış olan şey, çoğunluğun algıladığı biçimde düşünürsek, bir sokak modası ikonu olarak kabul edilmiş Ece Sükan’ın ulaşılabilir bir markayı giyiyor olması. Yoksa insanları rahatsız eden, onun içinde bile harikulade görünebilmesi mi?
Moda sektöründe, kelimenin tam anlamıyla “tarih yazan” Zara ve benzeri birkaç ulaşılabilir marka, bir deri ceket ya da ipek bir elbise gibi ağırlığı etiketinde olan parçalardansa, üç sepet dolusu sezon trendleri olan, ulaşılabilir ürünlere sahip olmayı ve her zaman “taze” görünmeyi seçenlerin tercihi. Ayşe Boyner küratörlüğünde yaratılan Boyner Fresh markası da, iyi giyinmek için milyarlara ihtiyacınız olmadığının altını çizen ve böylelikle toplumun stil ihtiyacını olabilecek en kaliteli şekilde doyurmayı ve tabii ki satmayı hedefleyen marka örneklerinden. Dolabınızdaki bir parçayı, Instagram’da başka birinin üzerinde gördüğünüzde nasıl soğuduğunuzu ve sizin için o parçanın bir anda nasıl eskidiğini düşünün. Ulaşılabilir markalar, içine düştüğümüz bu hızlı moda girdabında “stil adına” tutunduğumuz en sağlam dal değil mi? 
Lüks alıcısı ve ulaşılabilir moda alıcısı arasında tabii ki davranışsal bir farklılık var. Ama belki de en sağlıklı olanı bu ikisi arasındaki dengeyi “utanmadan ve çekinmeden” kuranlar. Onlar, stilini konuşturmak için etikete ihtiyaç duymayanlar, marka bağımlısı olmayanlar. Lüks ve ulaşılabilir giyim arasındaki çizgi gitgide bulanıklaşıyor. Aynı, cinsiyete bağlı giyimde olduğu gibi. Modanın içinde bulunduğu bu umursamaz ve özgür tavrı, hayatınızın içine ne kadar alır, üzerinizdekilere değil gerçek bir karakter olmaya ne kadar odaklanırsanız, o kadar parlarsınız. Şimdi söyleyin, bana hak vermeye cesaretiniz var mı, yok mu? Lüks bir seçimdir ve belki de yeni lüks; hızlı modadır, en önemlisi de özgüvene sahip olmaktır.  

Grazia, 30 Eylül - 6 Ekim 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder