9 Aralık 2015 Çarşamba

SELAM DÜNYALI BEN DOSTUM


(ALL dergi, Nazlı Alaca moda editörlüğünde Mars*Bir Aşk Hikayesi* çekiminden)

Bu defa, Onur Baştürk ve Mert Vidinli’den biraz rol çalmış gibi olacağım ama, DB Berdan defilesi öncesinden birkaç izlenim paylaşmak istiyorum. Estetik algısı yüksek ve işleri iletişim olan onca sektör insanının tuhaf tavırlarına, hala daha şaşırıyorum.

DB Berdan defilesi için Bomonti Hilton’dayız. Tam olarak nereye gideceğimi bilmiyorum. Otelin lobisinde bir grup topuklu ayakkabı sesi yankılanıyor, kendi sürümü bulmuş bir koyun gibi onlara doğru ilerliyorum. Hep birlikte asansöre biniyoruz. Ben merhaba diyorum, gözünde güneş gözlüğü olan birkaçından ses yok, çok sevgili Mehtap Elaidi ve Sahra Katoğlu’yla selamlaşıyoruz. “Maritsa” Meriç Küçük beliriyor, sanki içerideki gergin enerji binmesine engel oluyormuş gibi son anda asansöre atlıyor. Her zaman çok kibardır Meriç, “Nasılsınız?” diye soruyor, ben de “İyiyiz, siz?” diyerek, aramızdaki bu aşırı kibarlığa gerek olmadığını vurgulamaya çalışıyorum ama benden başka kimse buna gülmüyor. 

Defile alanına girdiğimizde bir takım kameralar var. Bir muhabir, yine güneş gözlüklü bir adamla konuşuyor. Onu bir yerlerden çıkarıyorum ama emin değilim. Sonra birisi, “Hakan Bey fotoğraf çekilebilir miyiz?” diye soruyor. Televizyondaki “O Tarz Benim, Şu Tarz Senin” ya da adı her neyse, yarışma jüri üyelerinden biri olduğunu anlıyorum. Sonra yanımdan Demet Akalın geçiyor (onun kim olduğunu çok iyi biliyorum tabii ki), Gül Gölge Saygı yine her zaman olduğu gibi müthiş havalı görünüyor. Keşke ofisteki yedek topuklu ayakkabımı giyseydim diye düşünüyorum. Kendimi biraz kısa ve O Ses Türkiye’deki Gökhan Özoğuz gibi hissetmeye başlıyorum. 
Podyum alanında, o avuç kadar moda ahalisi yine sevgi saçıyor etrafa. Ve bir klasik, herkes birbirini tanıyor ama tanımıyormuş gibi davranıyor. İşin komiği, az önce söylediğime katılacağına emin olduklarım da, aynı vaziyette. Neyse ki ön sıra sorunu yok, yeterince yer var. Sanırsınız, New Yok Fashion Week. Fakat benim en sevdiklerimse “önce o bana selam versin” grubu. Göz süzmeler, uzaktan bakmalar, karşıdan selam verilirse hemen bir gülümsemeyle geri dönüş yapmak için suratlara yapıştırılmış gülümseler ve hazırda bekleyen “Ah! Tanıyamadım! Saçına ne yaptın?” gibi cümleler.  Peki ya dedikodu? Yan masadan duyduklarım, dergi ve sıfat değiştiren editörlerin, eski iş ve dergi arkadaşlarına selam vermedikleri minvalinde. Bu bana biraz tuhaf geliyor çünkü ben bu aralar, hem dergi hem de sıfat değişikliğine gitmiş bir moda insanı olarak, yeni işimi tebrik edenlerden çok tebrik etmemeye çalışanların ve “daha dün duyanların” tavırlarına anlam vermeye çalışıyorum.   

Ana okulundaki diyalogları aratmayan “sansasyonel” camianın büyüsünden kendimi sıyırıp defileye dalıyorum. DB Berdan yine uzun zamandır olduğu gibi; çokça deli ve sıra dışı. Onun buraya değil, Londra Moda Haftası’na ait olduğunu daha önce de başka yerlerde yazmıştım. Sektöre girdiğinde çoğumuz tarafından -gizli de olsa- eleştirildi. Biraz fazla çılgın bulundu yaptıkları, diyelim. Ama bu anne-kız ikilinin tasarım anlayışları, otantiklikleri, vizyonları ve istikrarları, benim diyen kimi Türk modacılarda eksik olan şeyler aslında. Hayat tarzları ve yaklaşımları sizinkine uymayabilir ama ortada yıllardır yürüyen ve satan bir marka varsa, orada başarıyı görmek gerekir. Ötekileştirilmeye bir hayli açık olan DB Berdan markası, kimi zaman ötekileştirerek enerji toplayan moda sektörünü bir araya getirdi o gün. Benim aklımaysa şu cümle geldi, “Selam Dünyalı biz dostuz!” Sonuçta sevgili moda ahalisi, aynı uzayda yaşıyoruz. Ve bu uzayda birkaç gezegen var. Hepsi birbirinin aynı ve hepsinde hayat var. Bu zamana kadar ötekileştirmek ya da -mış gibi yapmak bizi nereye götürdü?

Grazia 2015