28 Ekim 2015 Çarşamba

STATÜ MESELESİ



Giyinmenin öylesine bir eylem olmadığı konusunda hala hem fikir olamadıysak, dikkatinizi iki parçaya çekmek isterim. Rahat ayakkabılar ve külotlu çoraplar, sandığınızdan çok fazlasını anlatıyor olabilir. 

Stilin, moda aşkının ve giyinmeyi sevmenin dışında, statü sembolüdür kıyafetler. Ama şimdi giysilerin kişinin önüne geçmesi değil, mütevazı görünmek moda. High-fashion ve low-fashion’ı birbirine yedirmek “in”. Etiket haysiyeti “out”. Artık herkes, gerçek olanın ve hikaye yaratanların peşinde. Tüm bunların farkında olsanız da, iki sıradan görünebilecek seçim, statü hevesinizle ilgili satır arasında çok şey anlatıyor. 
Phoebe Philo’nun başını çektiği rahatlık sendromu, terlikler ve spor ayakkabılarla birlikte girdi dünyamıza. Moda ahalisinin yüzüne bakmadığı Birkenstock’lar bir anda moda oldu mesela. Alt kültür ikonu Vans ayakkabıların her yıl artan popülaritesini hayretle izliyorum. Beyaz spor ayakkabıyı bir ara sadece hipster’lar giyerdi, hatırlar mısınız? Şimdi Adidas Stan Smith ve beyaz Reebok, Nike’yi bile solladı. Stil sahibi olmak, acayip moda. Kendi elimizle kayıt altına aldığımız hayatlarımızdaki en önemli şey, görsel anlamda tatmin edici olmak. Sosyal medya sayesinde herkes, 15 saniye ve katlarında, bir nevi ünlü olmanın tadına varıyor. Buna ek olarak, moda sektöründe çalışmak da, ünlü olmakla ilişkilendiriliyor. Fakat her zaman, beklenen standartlarda iyi görünmek çok zor, çünkü hayat pahalı. Özellikle de ayakkabılar! Sokak modası fotoğraflarında gördüğünüz tipler gibi görünmek, tepeden başlayıp aşağı inene kadar çok kolay. Sıra ayakkabılara gelince, eğer ayağınızdaki bir “statement shoe” değilse, stil gurularınca ciddiye alınmayabilirsiniz. Çünkü ayakkabı bir görünümü yükseltmek için tek başına yetebilir, ama tüm emeğinizi çöpe de atabilir! Ve tam o noktada spor ayakkabılar yetişiyor imdada. Yaratılan yeni görsel algıyla, yani spor trendiyle, sadece bir spor ayakkabıyla cool moda insanına dönüşmek çok kolay! 
Yüksek moda klanına kabul edilmek için ikinci görsel oyunsa külotlu çorap giymemek. Kışın çorapsız olduğunuzda, bloklarca yürürken çok üşümüş ya da toplu taşımayı kullanmış bile olsanız, az önce Uber’den inmişsiniz hissini tek hamlede verebiliyorsunuz. Sosyal statünün yanında, fiziki olarak da sınıf atlıyorsunuz: Bacaklarınızı gizlemediğinize göre, mutlaka pilates ya da yoga yapıyor ve taze orman meyveli yulaf ya da avokadoyla güne başlıyorsunuz.  
Aynayı globalden kendimize doğru döndürecek olursak, estetik algının git gide yok olmaya yüz tuttuğu bir toplumda, insanların görsellikle ilgili bu kadar endişeleniyor olması insanın içine su serpiyor bir yandan. Herkesin yaşamak istediği kendine. Efsane kostüm tasarımcısı Edith Head’in bir lafı vardır, “Eğer doğru giyinirseniz, hayatta istediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz.” Kıyafetler ve giyinmek anlamsız değildir. Aksine, kapı açmanın dışında, direkt ya da dolaylı olarak hep bir anlam gizlidir altında. Hangi kapıdan girmek istediğiniz ve ne mesaj vermek istediğinizse, tamamen sizin elinize. Ya da giysilerinizde mi demeli?

Grazia 28 Ekim-3 Kasım 2015  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder