11 Kasım 2015 Çarşamba

TÜRKİYE'DE ERKEK GİBİ YAŞAMAK





Trabzonspor başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun "Gerekirse adam gibi ölürüz, kadın gibi yaşamayız," açıklamasını aslında çok yakından tanıyoruz. Peki bu kalıp Türkiye’de kadın olmanın mı, erkek olmanın mı altını çiziyor? 

Geleneklerle biçimlendirilmiş, ataerkil bir toplumda yaşayan bir erkek olduğunuzu hayal edin. Büyürken üstün olduğunuz söyleniyor, homofobik yetiştiriliyor, maço olmaya zorlanıyorsunuz. Duygularınız ve kim olduğunuz başkalarının elinde, yakışıklı toplum maskeniz değişiyor. Ana kuzusu da olabilirsiniz, aslan gibi de, maganda da, taş fırın erkeği de, delikanlı da, kılıbık da... Erkekliğini ispatlamalısın, milli olmalısın. Detaylarda boğulmalısın. Sapık damgası yememek için bir bara yalnız girmemeli, klozet kapağını indirmelisin. Her şey alnında yazılıdır aslında. Büyüdüğünde çalışmayan/işsiz karına, çocuğuna, annene-babana sigorta, sevgiline sponsor olmaya hazır olmalısın. Canın sıkılırsa içebilirsin, yıkabilirsin, dövebilirsin, aşağılayabilirsin, dağıtabilirsin ama asla bir kadın gibi ağlamamalısın. 

Türkiye’de erkek olmak, kadın olmaya göre kolaydır. Ama Türkiye’de kadın da, erkek de olmak zordur. Kadınların namusunun, bekaretinin erkeklerin denetimi altında olması trajik bir tabudur. Kadınların toplumsal yaşamda aşağılanmaları ve ikincil plana itilmeleri, yaşamsal tüm yükün erkeklerin sırtında olmasına sebep olur. Bunca güce rağmen, kadınlar olmadığında çoğunlukla acizdirler. Ne yemek pişirmeyi bilirler, ne çocukların altını değiştirmeyi. Askere gitmek ve aile geçimini sağlamak kurtulamadıkları yükümlülükleridir. Tüm bunların altında ezildikçe ezilirler. Ezildikçe saldırganlaşırlar. Bazen ev işlerine yardım etmek dokunur, bazen de sürekli yemeği ısmarlıyor olmak. Siniri kadından çıkarmak serbesttir.  

Türkiye’de erkekler, en az kadınlar kadar ataerkilliğin olumsuz sonuçlarından etkilenmektedirler. Ataerkilliğin kaçınılmaz sonucunda, erkekliklerini kendilerine ve diğerlerine sürekli olarak kanıtlamak zorundadırlar. Amcalara gösterilen pipilerin travmaları ceplerinde, erkek arkadaşlarıyla fazla samimi olmazlar, eşcinsel olarak etiketlenmekten korkarlar. Kız olmaktan kötü, eşcinsel olmaktan hallicedir erkek olmak. Bilinçaltlarındaki maço enselerindedir. Ve bunca baskı ve beklenti altında haliyle, “ibnelik yapmak, erkek gibi yemek, adam gibi olmak, kadın gibi kırıtmak veya kadın gibi yaşamamak gibi” saçma deklarasyonlarda bulunurlar, hem de hiç düşünmeden. Düşünmezler çünkü bu seksist tavır onların DNA’sına işlemiştir neredeyse. Ülkenin en entelektüel adamları bile, işte bu yüzden sevgililerini, eşlerini aşağılar, döver, aldatır, maç izlerken rahatsız ettiği için tuvalete kilitler. Bu erkekler her yerdedir. Mesela bir yayın evi sahibi, kızdığı erkek arkadaşına tokat atamayacağı için, o erkeğin kadın ortağına tokat atar. Delikanlı bir imaj çizen Twitter fenomeni erkek, karısını ve çocuğunu unutup, daha genç kadınlarla birlikte olur. Yazar olan başka biri, inançlarını bir yana koyar, ilhamını yuvasından değil, başka genç kadınlardan alır. Popo, meme ve kadınlık organı gibi kelimeleri, kalem, silgi, kağıt gibi sıradan kelimeleri kullanırcasına harcarlar. Şakayla karışık bir, “Sus ulan!” vardır ağızlarına yapışmış. Kadın benzer bir tavırla yaklaştığında, “arkadaşlarımın önünde benimle böyle konuşamazsın!” temalı kalıplarda acımadan boğarlar. Ve kadınlar için büyük önem sarf eden konular, kadınlar tarafından değil de, erkekler tarafından tartışılır, kararı sizin için onlar verir. Kadın ne giymelidir, evde mi oturmalı yoksa çalışmalı mıdır, hamile kalınca sokağa çıkabilir mi gibi. 
Bu normalleştirilmiş çifte standart dünyasında öyle bir gerçek vardır ki yalnız, Sayın Hacıosmanoğlu’nun tepkisi de dahil, tüm bu önemsiz meseleleri unutturur insana. Erkekler kadınları çok severler! Ölesiye, öldüresiye.

Grazia 11-17 Kasım 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder