5 Ağustos 2015 Çarşamba

EN GERÇEK SLIMANE



Saint Laurent couture’e geri dönüyor ama sahip olmak isteyenler, önce kreatif direktör Hedi Slimane’ın onayından geçiyor. Bu, son zamanlarda duyduğum en heyecan verici sektör haberi.

Bence bir dahi ama kimileri için düzen bozucu ki tam olarak ona dahi dememin sebebi de aslında bu. Slimane, ikinci parlak döneminin hemen başında, okları üstüne çekmek için yapabileceği en tehlikeli -ama en vizyon sahibi- şeyi yaptı ve markanın adını değiştirdi. Yves Saint Laurent’ın adına saygısı olmadığı söylendi. Ardından sergilediği ilk koleksiyon, zayıf ve özensiz bulundu. Bu ve buna benzer tüm laf salataları, moda gibi yüzü geleceğe dönük bir sektörde bile ne kadar çok örümcek kafalının aktif bir şekilde yer aldığının bir göstergesiydi. Markayı devralmasının ardından geçen üç yılda, satışlar ikiye katlandı ve borç içindeki marka yeniden doğdu, şimdi Barney’s’in en çok satılan on markasından biri. Peki Slimane’ın gizli sırrı neydi? Masalsı hikayeler yaratmanın değil, hızlı modayla yarışabilmek ama hala cool kalabilmek için, parçaya odaklı satışın önemine herkesten önce uyandı. Aksesuar satışından öteye gitmekte zorlanan lüks markaların aksine, arzulanır parçalar yaratmayı başardı. Slimane’ın açtığı bu ‘parça odaklı’ yolda yürüyen diğer markalara en iyi örnek, yükselişin tadını çıkaran genç MSGM ve yine kendini ikinci defa doğuranlardan Gucci ve Versace diyebiliriz. 

YENİ LÜKS ASLINDA NEDİR?
Aslında aşina olduğumuz çizgileri yalın halleriyle karşımıza çıkardı, moda evinin kaybettiği modernizmi hatırlattı Slimane. Yarattığı bu sindirimi kolay parçalarla, –mış gibi yapmayan bir Saint Laurent klanı oluşturdu. Gerçek müzik ikonlarından feyz alarak kendini yaratan yeni ikonları, indie grupları benimsedi. Ve böylece ‘her zaman taze ve yeni’ hissini kolaylıkla sağladı. Grung’lar, punk’lar, kaykaycılar, glam-rocker’lar ve saykadelikler gibi alt kültürleri ödünç alıp, yeni nesille tanıştırdı. Bu şekilde yeni dünyanın ‘birlik’ ve ‘dahil’ olma algısına cevap verdi ve kazandı. Markanın iletişim anlamındaki başarısı da yine topluluklara seslenen, ötekileştirilen, ‘içimizden çıkan’ ikonları sahiplenmesi ile güçlendi. 
Tasarım anlamında ‘hiçbir şey yapmadığı’ gerekçesiyle eleştirilen Slimane, basic dediğimiz son derece basit parçaları sunuyor aslında. Ve bu ‘basit’ parçalar, trend ve ‘wow faktörü’ peşinde koşan markaların kaçırdığı bir boşluğu yakalıyor. Bunu daha iyi anlamak için, klasik beyaz tişört ya da gömlek, yine klasik siyah blazer ya da motorcu ceket ararken ne kadar vakit harcadığınızı düşünebilirsiniz. İşte tam bu noktada, çağımızın ‘lüks’ algısına yani sade ve basit olanın arayışında yetişiyor Slimane. Ve bu son couture hamlesi ise onu, ‘yeni lüks’ kavramında daha güçlü bir pozisyona oturtuyor. Tasarımcı, başvuran müşterilerden kimin couture parçalarını giyip giymeyeceğine kendisi karar verecek. Mesela siz, Hedi Slimane’ın gözünde bir Saint Laurent couture kadını olabilir misiniz? Varlıklı olabilirsiniz ama başka bir deyişle, yeterince cool musunuz? 

Grazia 5-11 Ağustos 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder