19 Ağustos 2015 Çarşamba

DENİYORUM ÖYLEYSE VARIM!



Yeni dijital çağda ‘başarısız olmak’ yok, ‘denemek’ var. Moda dünyasında ‘risk almak’ neden artık riskli değil? 

Geçen ay Chanel’in son couture koleksiyonu, Grand Palais içine kurulan dev kumarhane içinde gerçekleşti ve bu bariz bir metaforu işaret ediyordu: Elinizdeki kartlardan ne çıkacağını asla bilemezsiniz. Moda bir kumardır ve başarı için risk almanız gerekir. Karl Lagerfeld’in kullandığı bu kumar metaforu, utanmaz bir kumarhaneye benzeyen dünya para piyasasının içinde, çok münasip bir yere cuk diye oturuyor. 
Dijital dünyadaki ilk girişimlerini, bağımsız yayınların öncü hareketlerinden güç alarak gerçekleştiren yetişkin moda dünyası, bir tür kumar oynuyor. Uzun süredir, ne yaptığını tam olarak bilmeden, her gün bir yenisi çıkan dijital gerçeklere, henüz bir öncekine bile alışamadan, ayak uydurmaya çalışıyor. Instagram’ın önemini, bloggerlar sayesinde ancak anlayan moda dergileri, web sitelerine gereken ilgiyi göstermekte geri kalıyorlar. Medya patronları, ülkenin ekonomik durumu ne olursa olsun, yeni oluşumlara imza atmaktan çekinmiyor ama iş dijitale gelince duraksıyorlar. Bir an önce fark etmeleri gereken şey, riske girmenin, riskli olmadığı. Şimdi yeni moda “denemek”.  Çöpe attığımız kalıp ise, “başarısız olmak”. 

DENE, YANIL VE BİR DAHA DENE
Her ne kadar yeniliğe açık olsa da, jenerasyon sebebiyle analog çalışmaya alışmış beyinler, dijital dünyaya geçişte sıkıntı yaşıyor. Örneklendirmek gerekirse, sosyal medyasıyla kuvvetli olması gereken bir kimlik, sosyal medya kullanıcılarının yeni alameti farikası olan Periscope’u kullanmakta neden bu kadar gecikiyor? Neyi bekliyor? Üstelik ‘beklemenin’ neredeyse günah olduğu, dürtüyle hareketin kazandığı bir çağdayken. Peki dergilerin online uzantıları, neden dergi ile birlikte hareket etmekte zorlanıyor? Güçlü ekipler sağlanması bir yana, bu online ekiplere neden maddi ve manevi anlamda ikinci sınıf muamelesi yapılıyor? Dijital dünya ile evlenmeye çalışan dergi sektörünün, bu dünyayı onlardan çok daha önce kavramış olan bloggerlarla olan çekişmesine devam etmesi, zaman kaybettiren bir inatlaşmadan başka bir şey değil. Odak egolarda değil, birlikte hareket etmekte ve öncü olmakta olmalı. Kısa vadede değil, uzun vadede düşünmeli. Denemeli, yanılmalı, hatalardan ders almalı ve daha iyisini yapmalı. Yani başka bir deyişle, dijital anlamda yatırım yapmaya açık olmalı. 
Büyük şirketler şimdi, bütçelerinin %10’unu, çalışanların iş hayatlarını daha çekilir kılan, yaratıcı, yenilikçi işlere akıtıyorlar. Para akışı tüm dünyada, özellikle de basın sektöründe dijitale kayıyor. Dünya çapında gerçekleştirilen sempozyumlarda, dijitalin daha çok kazandıracağı ve kendini dijitale adapte etmeyen markaların yok olacağı konuşuluyor. Gelişmiş pazarlardaki akımlar, her konuda olduğu gibi Türkiye’ye gelmekte gecikiyor çünkü her alanda olduğu gibi bu konuda da bizi geride bırakan şey, yine ve her zaman olduğu gibi kendimiziz. Ülkenin içinde bulunduğu duruma ve medyanın yönetimin elinde olmasına rağmen, sektörel iyileşme için riske girmek, yaşamanın bile risk olduğu bir ülkede, aslında o kadar da zor değil.

Grazia 19-25 Ağustos 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder